Kuzey Azerbaycan Türkleri'nin bu asrın başlarında s.s.c.b. ye
karşı başlattıkları istiklâl mücadelesi, çok geçmeden İran’ın esareti altındaki
Güney Azerbaycan'a da sıçradı.
Nitekim Settar Han önderliğinde Tebriz merkez olmak üzere başlayan
istiklâl hareketi başarıyla devam etmiş, fakat 1907'de İran'ı iki nüfuz
bölgesine ayıran Rus-İngiliz antlaşmasından sonra sıkıntıyla karşılaşmıştır.
Ruslar, Güney Azerbaycan Türkleri'nin kuzeydeki kardeşleri ile birlikte hareket
etmelerinden çekindiği için, İngiliz ve İran hükümetleri ile işbirliği yaparak
Güney Azerbaycan Türklerinin istiklâl mücadelesine mani olmak için ne mümkünse
yapmışlardır. 1922'ye kadar devam eden Güney Azerbaycan istiklâl mücadelesi,
İngilizlerden gerekli yardımı alan İran'daki yeni Pehlevi hükümetinin despotça
baskıları ile bastırılmıştır.
Güney Azerbaycan Türkleri üzerindeki İran baskısı 1930'lara kadar
korkunç bir şekilde devam etmiştir. Bu dönemde devam eden Rus-İngiliz rekabeti,
İran petrollerini paylaşmaya yönelince, G.Azerbaycan Türkleri'nin mücadelesi de
yeniden ortaya çıkmıştır. İran petrollerinden pay almak isteyen Ruslar ve
İngilizler, Azerbaycan Türkler'in mücadelesine açıktan destek vermeye
başlamıştır. Bu gelişmelerden istifade eden Güney Azerbaycan Türkleri, isyan
ederek İran şu iki hususun yerine getirilmesini istemişlerdir:
1. Azerbaycan'da Türk'çe tedrisat yapan okulların açılması izni,
2. Azerbaycan'a Otonom bir statünün verilmesi. İran hükümeti bu
istekleri reddedince Azerbaycan Türkleri haklarını silahla almaya kalkışmış.
Azerbaycan'daki İran askerî ve sivil makamlarını kısa zamanda tasfiye eden
Azerbaycan Türk'leri ülkelerinin tamamını kontrolleri altına almışlardır.
İran'a bağlı olarak Otonom Azerbaycan Cumhuriyeti ilan edilmiştir. Böylece,
kültürel ve ekonomik alanda otonom haklara sahip Azerbaycan Cumhuriyeti
kurulmuş oluyordu.
Fakat İran tekrar buraya ordu ve güvenlik güçleri ile tekrar işgal
edip yeniden esareti altına almış ve İran’ın baskıcı tutumu ve her defasında
baskılara karşı isyan edip ayaklanma zorunda kalan kardeşlerimiz bu bölgede bir
türlü huzur ve sükûnetine görememiştir. Bu böyle hep devam edip gelmiştir.
İran Türk'leri Türkiye'nin yanı başında ve o kadar büyük bir
kitledir ki İrandaki en büyük etnik kitledir ne 2 milyonluk İran Arapları, ne 3
milyonluk Beluçlar, ne Lurlar, nede 6 milyonluk İran Kürtleri, ne 22 milyonluk
devleti yöneten Farslar, 37 milyonluk Azerbaycan ve 5.5 milyon Türkmenistan
Türkleri kadar nüfusa sahip değildirler. Türkleri en büyük etnik grubu olmasına
ülkeyi bin yıldır yönetmiş olmalarına rağmen ülke Farsların yönetiminde olduğu
için Türk'ler yok sayılmaktadırlar. Horasan Türk'leri Afşar Türkleri Güney İran
Kaşgay Bahtiyari Fars Azerbaycan Türk'leri ise ateşe tapan eski pers
toplulukları gibi tanıtılmak istenilmekte asimile edilmeye çalışılmaktadır .
Anadoluya geldiğimiz binlerce yıllık Türk yurdu olan bu coğrafya
artık Türk'lerin asimile edilmesi için yaratılmış bir coğrafya haline
dönüştürülmektedir
Ancak İranın Fars'çadan başka eğitim dili kullandırtmaması
Türk'lere karşı ekonomik ve sosyal baskı uygulaması asimile çalışması içinde
olması neticesinde2 Nisan 2011 tarihinde İran'ın kuzey batısı olan Güney
Azerbaycan Türk yurdunda Urmiye Gölü'nün kurumaması için İran Hükümetinin
Urmiye tuz gölüne gelen suları toplayıp önüne baraj yapmak istemesi göle
gerekli suyun gelmeyeceği ve gölün kuruyacağı için halkın çok büyük tepkisini
çekiyor.
Urmiye tuz gölünün önüne yapılacak baraj inşaatının gölün
kurumaması için durdurulmasını isteyen baraj inşaatına karşı çıkan Azerbaycan
kökenli kardeşlerimizin yürüyüşüne İran hükümeti hiç saydı. İran polisi şiddet
kullanarak protesto yürüyüşü yapmak isteyen halkı durdurdu yaklaşık üç yüz
kişiyi gözaltına aldı ve tutukladı.
Sonrasında bu olaylar yine devam ede geldi çünkü İran rejimi
kesinlikle bu insanlara hep görmezden duymazdan geldi ve dünyanın en büyük tuz
gölü olan ve Türk'lerin yaşadığı bölgede olan Urmu gölünün kurutulup Türk'lerin
değişik bölgelere gitmesini dağılmasını asimile edilmesini hedefleyen tutumu
özellikle Azerbaycan Türk'lerini galeyana getirmiş Urmu gölüne yakın olan
Türk'lerin buna tepki olarak yürüyüş eylemi yapmak istemelerinde de İranın
eylemcilere şiddet kullanması Türk'lere isyana teşvik etmiştir.
Urmu gölünün kurumasının hem Türk'lerin asimilesine yol açacağı
endişesi ve bu cennet doğanın çok büyük çevre felaketinede yol açacağı endişesi
ile sık sık eylem yapma sesini İran yönetimine duyurma amacı güden Türk'ler her
eylemde onlarca tutuklanma ile karşı karşıya kalmış en son 10-11 EYLÜL 2011
eyleminde devleti seslerini duyuramayan gölün kurutulması çalışmalarının önüne
geçemeyen bu bölgedeki Türkler bu defa en son 2.5 milyon kişi sokaklara
dökülmüş ise resmi olmayan rakamlara göre yediyüzün üzerinde tutuklama olmuş
İran güvenlik güçlerinin göstericiler üzerine silahla ateş açması sonucu
olaylarda 3 kişi ölmüş onlarca yaralı var deniliyordu ki fakat aldığımız
haberlere göre yaralılardan da on kişi daha hayatını kaybettiği yönündedir.
Olaya Birleşmiş Milletler el koymuş Birleşmiş Milletler heyeti Güney
Azerbaycanlı liderlerle yaptığı görüşmeler ise Sanırım halada sürmektedir çünkü
irtibat yok en son aldığım haberde bm heyeti burada idi.
Güney Azerbaycan İrana Rus esareti korkusundan dolayı İrana
katılmış sonradan yine bağımsızlığını kazanmış Tekrar İranın işgal ettiği bu
topraklardaki bu bölgedeki İran Türkleri bu yıl Türk dünyasınında en büyük
yürüyüşünü Tebrizde 1 milyon kişinin katılımıyla gerçekleştirmiştir. Güney
Azerbaycan bölgesi olarak 2.5 milyon Türk 11 eylülde 2011 de sokaklara dökülmüş
İran olayları dünyadan gizlemek için tüm iletişim sistemlerini İnternet olsun
Telefon olsun Radyo Tv olsun hepsini bir anda devre dışı yapıp engellemiş ve
güvenlik güçleri ile tanklar, doçka ağır silahlarla ve havadan helikopterlerle
Türk şehirlerini de ablukaya almış sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı uygulamış
dünyadan bu olayları izole etmiştir. Hala iletişim yok gibidir kopuk kopuk
dolaylı yollardan haber alınabilmekte ve sıkıyönetim uygulanması BM heyetine
rağmen devam etmekte idi.
İran Türk'leri ise yürüyüş eylemlerinde
“Haray Haray men Türkem”
Türk dili ölen değil. Fars diline dönen değil.
“Bakü Tebriz Ankara Farslar hara biz hara”
“Azeri bilmem men Türkem” sloganları ile İran sokaklarını her
defasında olduğu gibi bu defada inletmişlerdir.
Fakat bölgede Türkiye gibi güçlü büyük bir İran devleti ile
Türkiye'nin ikili ilişkilerin zarar görmesinden çekinmesinden midir yoksa
devletimiz politikası böylemi gerektirmektedir tabii ki bu konuda olumlu veya
olumsuz eleştirmemizinse doğru olmayacağını düşünerek Güney Azerbaycan'da
Türk'lerin baskı ve asimilasyondan bir an önce kurtulması gerekliliğini temenni
etmekte en büyük insanlık görevimiz olduğunu hatırlatmak isterim.
Fakat Türk medyasının bu olaylara karşı sessizliğini anlamak
mümkün değil ve insanlıklada uzaktan yakından asla alakasıda yoktur. Sessiz
kalan Türk medyasını bu tutumundan dolayı şiddetle kınamaktayım. Bu haberi
vererek hiç değilse devletimizinde eline güçlendireceğine inancım tamdır.
Sessiz kalmak suça ortak olmaktır Türk medyası bu konuda hem suçludur, Hemde
Devletimize Milletimize ihanet etmiştir.